Yunan ordusu 15 Mayıs 1919 da İtilaf devletlerinin de desteğiyle İzmir’e çıkmışlardır. Bu haber tez zamanda ülkeye dağılsa da İngilizler de Konya ve İlçelerinde hızla nüfus ederek kontrol altına almışlardı. Mondros Ateşkes Antlaşması'nın imza edilmesinden bir hafta sonra İstanbul'u işgal ettiler. Bu işgalin ardından İngiltere, Musul ve çevresini, Fransa, Suriye'yi, İtalya ise Anadolu'nun güney sahillerine asker çıkardı. Karadeniz Bölgesinde, Ruslar çıkartma yapmışlardır. Bu İşgalde, Yunan ordusu, Ege sahil şeridi içerisinde Afyona kadar olan bölgede, yakarak yıkarak ilerlemekteydi. Amaçları, Ankara, İstanbul sınırları içerisine kadar ilerleyerek, kendilerine hak gördükleri topraklara sahip olmaktı. Osmanlının içerisinde bulunduğu durum, kontrolündeki topraklar tamamen kaybederek, toplumunda bu yöndeki kargaşalığı beraberinde getirmiştir. Dört yıl süren, kanlı savaşlar, halkı sefalet noktasına getirerek, güçsüzleştirmiş, suç işleme oranını da artışına neden olmuştur. Hüküm süren Devletlerin çıkarları doğrultusunda hareket eden azınlıklar, Anadolu içlerinde huzursuzluklar çıkartarak, toplumu daha da zora sokmaktadırlar. Suçlulardan oluşan, boşalan cezaevlerinden çıkanlarında kurdukları çeteler eklenince, halk kendilerini bekleyen tüm zorluklarla mücadelelerini vermekteydiler. Türk Milletinin, birbiriyle olan bağları tarih boyunca çözülemeyen bir olgudur. Ne durumda olurlarsa olsunlar, damarlarında akan kanın bir titreşim ile bir birleriyle iletişim halinde olduklarına inanmışımdır. Her birisine ayrı ayrı mesaj göndermiş gibi hareket ettiklerine, tarih sürecinde birçok örnek bulunmaktadır. Toplumun inanışları bu yönde daha da bir birine bağlayıcı olmuş, din adamlarına daha da büyük görevler yüklemişti. Toplumun artık hiçbir güvenci ve geleceği kalmamıştı. Her doğan gün, büyüyen sorunları da beraberinde getirmekteydi. Ilgın, küçük bir ilçe olmasına rağmen, tarih içerisinde kilit noktada olması, coğrafi önemi oluşturmaktadır. Ulu yol, (Kral Yolu) Baharat Yolu, İpek Yolu, Tuz Yolu, Hac Yolu (Menzil) medeniyetleri, Doğuyu, Akdeniz’i, Ege’yi birbirine bağlamaktadır. İçanadolu’ nun merkezinde olan bir yerleşke. O nedenle Mimar Sinan tarafından yapılan büyük bir han, Selçuklu Hükümdarı, Alaaddin Keykubat’ın Ilgın’ı Fetih etmesi sonrası, Anadolu da Türklerin ilk yaptıkları Hamam bu noktada, kervanların nefes aldıkları yer olarak da önemliydi. İlim, irfan sahibi, Selçuklu, Osmanlı alimleri de kaplıcanın şifalı suyundan sebeplenmek içinde geldikleri bilinmektedir. Toplumun bu kişiler ile iletişimleri olsun, onlardan ders almaları olsun, bilinçli toplumu oluşturmuşlardır. Tabi beylikler, Devletlerarası yaşanan, sürgünler, göçler, etkilemiştir. Geçimlerini, ova köylerde tarım ve dağlık köylerde hayvancılık yapılmaktadır. İlçenin büyük bir yerleşkesini oluşturan dağ köyleri, yaşanan olaylardan bi haberdirler. Özellikle sert geçen kış aylarında 4 ay kadar kendi kendilerinedir. 1919 yılı, kış kapıda, köylü odunlarını ve yiyeceklerini depolamış, soğuklar iyice kendini göstermektedir.
- Gofal, Gofal ve Gofal…
- Buyurun Arif abi
- Seni köy odasında bekliyoruz, Mehmet Ağa'ya gelecem demişsin, hadi hazırlanmış gel.
- Bugün çok yorgunum, Ilgın'a gittim. Bide bekletmekle ustayla damı da güçlendirecez. Yağışlar gari başlar.
- Ya, goy da gel sana yardım edecem. Hadi gel hemen.
- Tamam, Arif abi, sen var, ben birazdan geliyorum.
Kembos, 1400 rakımda Ilgın'ın 19 kilometre güneye dağılmış, Konya Apa Barajına 35 kilometre uzaklıkta Sultandağlarının tam ortasında bir köy. Suyu, havası, insanın huzuru veren manzarasıyla, masalsı bir köy. Kayaların üzerinde ev yapıları, ekim alanı çok az olmasıyla, geçimlerini hayvancılıkla sağlayan köy. İsminin anlamı ise; Selçuklu döneminde Şehzadelerin atlarının yetiştirildiği bir coğrafya olmasıyla da, Kembos (at yetiştirilen yer, hara) denmiştir.
- Cümleten Selamün Aleyküm
- Aleyküm selam Gofal, gel hele. Genç adam yorulur muymuş, bizlerin devam ettiği kayadan fidan alırdık.
- Gelme üstüme be Memed Ağam, rahmetli babam gittiğinden beri tüm yük omuzlarımda. O kadar boğaza bakmak kolay mı?
- Değil elbet, o kadar malın varsa derdinde vardır.
- Memed ağam, malin mülkün peşinde değilim. Şu ülke bi düzene gireydi bu yaşımda her şeye inandım. Dünya malı değil mi bi bakmışsın bu gün var seni yok.
- Gofal sen kendinden büyük laflar edersin. Seni bu yüzden severim. Ağır, cömert, yaşıtların gibi değilsin. Ilgın'da bu gün ne gördün? Gelişmeler nedir? Biliyorsun köylünün selameti benden çok senin üstünde. Bana ne desen artık zor gelir. Sen göreceksin, cephelerden sağlam gelen gençlerden bir manga yaptı. Kötüler her yerde kol gezmekte. Haberler hiç iyi değil diye duyarlıyız.
- Doğru konunun Memed ağam. Ilgın karışmış, baş tutan, gözleyen yok. Kapalı Çarşı Ermenilerinde, İstasyon da İngiliz askerleri, gelen geçen sorgular. Çeteler kendilerince işgal hazırlıklarıyla vergi adı altında yağma yapmaya başladılar. Allah sonumuzu hayır etsin inşaAllah.
- İnşallah Gofal'ım. Sen şimdi git sana ola hayrola. Köyün gençlerine haber sal bi toplanıp neyimiz var neyimiz yok bi değerlendirelim.
- Tamam, ağam, ticari olarak zor görünmekte. Geçen Süleyman Emininoğlu Ali geldi. Sıhhiye olarak görevliydi, biz öldü sandıydık. İnşallah Ali gibi gelenler olacaktır. Bu bizi daha güçlü yapar.
- Haydi, gecen hayır olsun
- Hayırlı geceler Memed Ağam.
Mehmed Ağa haklı, bir önce köyü koruyup kollamak gerekir. Vatanın işgali karşısında yapılacaklar, belki beni aşan şeylerin ama halkın malının, canının, dininin, ırz ve namusunun korunması, köyün gençleriyle yapılabilir. Hadi beş kişi üzerinde durabilir de 100 atlı geldiğinde ne dağıtılır?
- Selamün aleyküm cümleten
- Aleyküm selam Gofal
- Memed ağam yok mu? Buluşacaktık
- Otur bakalım birazdan gelirler
- Bre pire, geçen gün geyiği elinden kaçırmışsın, satın aldığına senin sarığı takıp girmişsin, gönder sonra baka kalmışsın. Demiş ki aha dağların piresi benim.
- Ben bu gün geyikle sözleştim di, sarığı getirip ben ona ala çalacaktım. Geçin dalganızı o geyikle benim aramda. Herkes burada, nedense toparlandık siz onu deyin bana.
- Hah, Memed ağamda geldi. Sorularını ona sorarsın
- İsmail dışardaki odunlardan hele getir de sobayı harlaya. Dışarısı da amma soğuk. Aile Rıfat'a dedim şurayı ıccak tut diye, kime din?
- Şimdi hallederim baba 5 dakkaya kalır ısınırız
- Maşallah köyde baya genç varmış, oda alamadı. Bakın çocuklar, ağalar, beyler, dün Gofal Ilgın'daydı anlattıkları hiç hayra alamet değil. İngiliz'i, Yunan'ı, İtalya'nı, Fransız'ı, Ermeni'si, Rus'u derken bide çeteciler çıkmış, en tehlikelisi de onlar. Söz dinlemeden direk cana mala saldırıp yıkıp yakarlarmış. Ilgın bize kol kanat geremez durumdaymış. Kendi can mal güvenliği olmayan bir yerden de medet bekleyemeyiz.
- Ağam sen mutlaka bi hal yolu bilirsin, biz napalım?
- Burada biz, çenge gidemeyiz, Afyon, Akşehir, Ilgın, Konya işgalini durduramayız elbet. Osmanlı'daki subayların birlik oluşumunun peşinde, gelecek haberlere göre bizde onlara destek vereceğiz.
- Osmanlıya izin vermeyen memurun bize nasıl faydası olur ki?
- Öyle deme, Osmanlı, bu subayların hareketlerini taşıyordu. İngiliz'in, Fransız'ın önünde gözü de yapamadığı için, subayları örgütleniyor. Osmanlının eli koluna bağlı, ne var ne yok, silah, mühimmat onun isteği el koymuşlar.
- Konya'da çalışmadan yeni geldim ağam. Orada bulunan ağalarda biz hilafetin temsilcileriyiz, bizi de Osman'ın Aliye'si denmekte. Onlarda subaylardan oluşan bu harekatı desteklemeyip, karşı duruyolar. Ne verilmesini bilemedik. Çok fena karıştı ortalık ağam hem de çok.
- Ramazan güzel konularda de biz öncelikle, halkına sahip olanların, bizlerin canında, malında, ırzında, olmayanların yanında olacak, vatanı kurtarmak. Kayıplar verceğiz, demek ki mi? Şam'da, Çanakkale de, Balkanlar'da, hani baban nerede? ağan nerede? Kembos'un da 30' umuz buradaysak bi o kadarda evde, kolsuz, bacaklarız, yılları olan, genç fidanlarımız var. Şehadet varsa, ölümden korkmayın. Allah vatansız, yurtsuz, koymasın. Benim 7 çocuğum, 2 yapamadım burada. Olayla ilgili herhangi bir şey olursa, torunlarıma, analarına, kim kol kanat gerecek, öleceksek vatan için ölmeli, orası Allah'ın bileceği belirti. Osmanlı büyük devleti. Ne kadar da esaret olsa da, ilim, irfanın beşiği, Başında bulunanlar her şeyi düşünüyor ona göre yön veriyordur. Ya İsmail seni geyik doğuracaklardı dediler, fesi de kaptırmışsın.
- Ağam gönderdimi ya, bu gün gidip sarığı alacaktım
- Fes değildi? Sarık mı?
- Ağam düzeltmedim gayrı, ölmeye yaklaşınca, meğer kurşun bacağını sıyırınca göndermiş düşmüş, tam eğildim, sarığın ucu sarkmış o boynuzuna takılınca, hızla nasıl hopladı gitti, tabi bizim sarığıda gitti. Bu gün canavarlar kan borcunu taşır, takas etmeden önce getireceğim amma, burada daha önemli vazifeler var.
- Biz yine de bi geyik eti yiyelim İsmail, fena mı olur.
- Gülüşürler.
- Bu gün tezi yok, görevlerimizi yerine getireceğiz. Gofal sizlere planlarımızı açıklayacak. Bizim tek derdimiz çeteler. Gavur olduğunda hiçbir şey kalmamış olacaktır. Akdağ' a bi adam, sivriye bi adam dikip birer gün gecelenecek. Dağdan köylüye işaretlerle haber veren herkes, canını, malını, korumak için ormanda ayarlanan gideceklerdir. Allah sonumuzu hayr etsin insallah.
- Sağolasın ağam
- Sağolasın ağam
- Sağolasın ağam
- ……..
Köylü, işinin başına döner, ama İsmail, geyiğine gider. Aklındadır, vurulamayacakları diye mi yoksa sarılığının peşinde olup olmadığı bilinmiyorz. İsmail genç yaşta yetim kalmış, Memedağa ona kol kanat germiştir. Ağanın yanında ne iş yapmış olursa olsun, delikanlılık çağlarına geldiğinde, ağanın kızına gönlünü kaptırmıştır. Çalışkan, maharetli, dinamik bir yapıda olmasından dolayı da pire denmektedir. Ağanın kulağına gitse de kızına olan sevdası, ağa oralı olmamaktadır. İsmail'i de düşürmek istemez, oğullarından daha çok güvenmektedir İsmail'e. Kafası çalışan, verdiği işini layıkıyla yapmakta, Ilgın'a Konya'ya yayılan, sürüleri ve derileri satıp, hesabını sorunsuz verebilen tek kişidir. Ama sevdadan da kaçamayacağını bilmektedir. Kızının da gönlü İsmail'den yanadır. Bir gün İsmail ağasına;
- Ağam, ben artık değiştirmek, kendi işini yapmak istiyorum.
Dediğinde, ağa sinirlenip öfkelense de sükûnetini korumuştur. İsmail'e dönerek;
- Paran mı eksik İsmail, yoksa başka bi şey mi var?
- Yok, ağam, Allah senden razı olsun. Beni öz evladından ayırmazsın ama oğullarında büyür, beni hor yerleştirerek onu biri ağalık yapar. Bende senin bir evladın olsam böyle davranmazlar, bende işimi yine eskisi gibi ayrıştırırlar.
İsmail değişebilir, ağadan kızını öyle bi zamanda ister ki Memed ağa buna hayır diyemez.
- Ben davranış davranışlarını sana davranışlarını değiştirirler.
- Yok, ağam bu birkaç gün sürüyor, sonasın da yine aynı şekilde davranıyorlar ve bana içlerinden buğuzlar. (Tüm cesaretini toparlayıp, gözü karalığını da eklersek) Amma Aliye ile everirsen, bende biloğlun olmayın.
- İsmail seni sevdiğim, öz çocuklarımdan ayırmadım, eve de bi sorayım, gönder, anana bi de, sonra Allah Kerim.

İsteme gerçekleşirken, İsmail ile Aliye'ye söz kesildi. Osmanlı'nın içerisinde bulunduğu durum, İsmail'in askeriye erkenden gitmesine sebep olur. Vatan borcunu ödemesi uzun süren savaşların akıbetinde, belli olacaktır. Cihan harbi bitmiş İsmail köyüne dönmüş, ama bu seferde yenilmiş olan imparatorluk, karışmış ülke, evliliğini ertelemiştir.. Ama ağasının başarılı olmuştu, bu kara günler bitecekti elbet. Aliye'sine kavuşacaktı. Çocuklarını, yeni vatanında büyütecek, Aliye'siyle yeni yuvasını, vatanlarıyla birlikte kuracaklardı. Aliye anlayışlı zeki kızdı. Bakmayın onun öyle minyon küçük görünmesine. Benim vatanı satın almamın tek yegane sebebidir, birde buna vatan sevdası eklenmiş, canımı feda etmekten vazgeçmem geri durmam.
- Memedağa, Memedağa, kalkağam Akdağ da nöbetçite duran Satılmış işaret etti ağam.
- Ne dersin İsmail, bre melun kefereler, gecenin sessizliğini fırsat bilip gelirler. Tez haber et çağıran köylüyü herkes hazırladılar hendeklere saklansın. Gençler de hemen önünde önünde hazır olsunlar, Gofal hemen yanıma gelsin.
- Tamam, aman.
Gelenler gecenin sessizliğini fırsatı sunuyor, Konya, Apa göleti tarafından Derbent üzerinden geliyorlar. Çoğunluğu asker kaçağı, çeşitli suçlara karışmış, çete üyeleri. Kendilerince vatanın bu halsiz durumundan faydalanarak, köylülere, Ali baş kesen olmuşlar. Az bi vicdan olsa, yoksulluktan yoksun, köylünün yarısından büyük şehit ya da gazi olmuş kişilere, bu zulmü yapmazlardı. Tek bir tesellileri, az insanlardansa rahat da kolay olurdu. Eğer çok geldilerse onları doyurmak, çeşitlerini karşılayacak şiddette kullanacaklardı. Allah ıslah etsin.
- Memed ağam, yolun önünde oda hazır
- Gofal'a gel
- O ağam getirdi
- Sayılarını biliyor musunuz?
- Yok, ağam, Satılmış da aşağıya doğrultuldu, sayıyı alamadık. Almalı boğazı içerisinden köye yöneldikleri.
- Tamam Gofal hadi hemen hemen karşısındaydı.
Odanın önünde 30 kadar çiçeğin burnunda genç toplanmışlardı. Gofal'ın ve Memed ağanın verdikleri silahları kuşanıp, palalarını da bellerine takmış bekletildiler.
- Gençler, herkes ailesini güvenli bir şekilde gönderdi mi? Kimsenin burnu kanamadan çözeceğiz inşallah, siz sakin olun yeter. Galeyana gelme, benim hareketimi bekle.
- Tamamdır.
Hacı Mehmet Ağa: babası Musa hoca. Tek evin tek evliydi Mehmet. Babası Derbent'in Manavus köyünden imam olarak Kembos'a geldiği 18 yaşındaydı. Sesi ve bilgisiyle köylü, Musa'yı çok sevdi. Köyde tutmak için, ev verdi, aş verdi birde köyünün variyetli kızıyla everdiler. Musa Hocanın tüm birikimleri ve annesinden kalan miras Mehmet'i köyün ağasını inceledi. Köyde o dönemler Hacıya giden bereketi, Mehmet, hac farizasını da yerine geçerek Hacı unvanını alır. Ilgın'da, Akşehir'de, Konya'da çoluk çocuğu Kembos'lu Hacı Mehmetler olarak tanıyorlardı. O yıllarda ticaretle uğraşan tek kişiydi. Eee ağa olmak kolay değildi. Mal varlığının yerine çevirir, yalnızca kendisinin bildiği yerde, gömülü olarak saklardı. Ilgın halkı, köylüleri ve civar köylerindeki halk bunu bilir ama kimseler yoktu. Ağzından en ufak bir sır alamazlardı, karısı dahi bilmezdi yerlerini.
- Satılmış sen misin?
- Evet ağam
- Hızla gelmişsin, kaç kişi?
- Ağam onu seçemediğim amma ışıklarından anladığım kadarıyla 50 atlıdan fazla gibilerdi.
- Sende git anana babana bak, güvendeler mi?
- Tamam, ağlıyorum bakıyorum geliyorum.
Harman yerinin üstünde beliren çete, köyün iç doğru ilerleyişi vardı.
- Hoş gelmişsiniz ağlar
- Hoşunuza gidecekseniz, hoş gelmişsinizdir. Memed ağa sen yanlış mısın?
- Benim ağam, buyrun, çayımız hazır, onların geçelim.
100 e yakın atlı çete köy odasındaki meydanda toplanmış vaziyette, elleri tetikte beklemektedirler. Ansızın bunların bu baskıdan etkilenmemesi zor bir olasılıktı. Belki Ilgın'a giderken geceyi de geçirmek isteyeceklerdi de. Bu da çok züğürt tesellisi köylüler için yaşayacaktı.
- Memed ağa tam tekmil gençlerle hazırsınız. Bizim işimizle olacak. Bize istediklerimizi verirsen ne ala, eğer zorluklar çıkartırsan, bizi bu kadar gençle geçemezsin haberin ola, taş üstünde taş gomayız.
- İstekleriniz nedir ağam?
- Namını biliriz, bizim bi bu kadar da dağda adamımız vardır. 200 kişilik erzak kıyafet, kuralda barut. Eğer varsa bunlar, yoksa gömünden çıkarır altın olarak verirsin.
- Tamam, her istediğini yapmak ama köylünün en uygun şekilde sınıflandırıla zarar vermeyeceğinin harcanması.
- Memed ağa seni sevdim. İşimizi zora sokmadığın gibi köyünü de düşünüyon. E hani çay var dedin, şimdi ben sana bide kayıtlıle Şam tütünü sardımmıydı keyfimiz mütemadiyen yerine gelir.
- eksik var ağa
Çaylar bardaklara uygun, parlaklık ağalara servis edilir.
- Bak bu Şam tütünü özeldir haa. Bide bunun sarı kağıdı da Amerika'nındır. Bi İngiliz subayı bana hediye etti.
- Tabakasından belli, İngiliz kralının tacından işlenmesi.
- Memed ağa, Memed ağa, su girişini tıklayın, Memed ağa, gömleğini açın, koku seçeneğini hemen açın, Memed ağaaaa…
Memed ağa orada kalp krizini atlatır, atlatamaz, hakkın rahmetine kavuşur. Çeteciler toparlanıp, hızlıca alabildikleri değerli ne alırsa giderler. Köyden ağtlar bu sefer Memedağa için yükselir. Daha hayattayken altınlarının efsanesi, ölümün yüz yıl sonrasında bile anlatılagelir ve meraklıları tarafından aranmaktadır.